İngilizce’nin 2. Sınıftan başlayıp liseye kadar okullarda ders olarak verilmesine rağmen, hâlâ öğrenilemediği bir ülkede yaşıyoruz. Bunların belirli sebepleri var elbette. Bu yazıdan birlikte bu sebepleri ve varsa çözümleri neler olur onları inceleyeceğiz.
Bir dili yıllarca ders olarak görüp öğrenememek fazlasıyla tuhaf mı sizce?
Bu söylediklerim belki tuhaf gelecek ancak bence hiç de tuhaf değil. Çünkü dil zaten anlatılanı dinleyerek öğrenilebilecek bir şey değildir.
Şöyle düşünün;
Kendi anadilimizi ele alalım. Ana dilimiz olan Türkçeyi konuşmayı birilerinden ders olarak görerek mi öğrendik? Hayır. Ona maruz kalarak çabucak öğrendik öyle değil mi? 2 yaşında çat pat konuşmaya bundan sonraki süreçlerde de düzgün bir Türkçe konuşmaya başladık. Dil öğrenmek bir süreçtir, amaç değildir. Dil öğrenmeye süreç olarak baktığımızda ülkemizde mevcut bulunan ve gençlerin sorunu haline gelen “yabancı dil” korkusunu aşmış bulunacağız.
Millet olarak yabancı dillere karşı alerjimiz var. Bir türlü öğrenemiyor, öğrensek de unutuyoruz bir çoğumuz. İşin içinden “Ben Türküm yeaa! Onlar Türkçe öğrensin.” diyip egomuz tavan bir şekilde sıyrılmak yerine, İngilizce’nin bir dünya dili olduğunu kabul etmekle ve başka bir dil öğrenmenin mevcut dilimizi konuşmamıza engel olmayacağını, aksine bizi geliştireceğini içselleştirmekle başlayalım.
Millet olarak yabancı dil öğrenme problemimiz var diyoruz. Hayır, bu aslında yanlış bir çıkarım. Aslında millet olarak yabancı dil “öğretme” sorunumuz var. Dayıyoruz çocuğa müfredatı. Ünlü komedyen Cem Yılmaz’ın deyimiyle I go you go we go desin, dil bilgisi kurallarını ve kalıpları bilsin, sınavdan iyi bir liseye yerleşecek puanı alsın yeter. Hayır hayır. Siz olayı çok yanlış anlamışsınız sevgili meslektaşlarım. Dil öğrenmek bu değil.
Dil öğrenmek dil bilgisi öğrenmek değildir. Zaten dil, dilbilgisi kurallarından ibaret de değildir. Bunun konuşması var, dinlemesi var, yazması var, okuması var, var da var. Olaya bir bütün olarak ve aynı anadil öğrenmek gibi yabancı dil öğrenmeyi de bir gelişim süreci olarak görmediğimiz sürece bu yabancı dil konuşamama sorunu hep devam edecek.
Peki, nedir bunun çözümü?
Bunun çözümü kulağa zor gelebilir ama basit aslında. Çözüm köklü değişiklikler. Öğretmen olarak, çocuğa 3-5 test verip bunu evde çöz demeyeceksin. Git şu filmi alt yazılı olarak izle gel diye ödev vereceksin. Git şu sitelerden yardım alarak şu şu siteden şu kadar sayıda yabancı insanla sohbet et, sohbet dökümünü çıkar getir diyeceksin. Eğer büyük şehirdeysen, şehrin üniversiteleriyle iletişime geçip öğrenci değişim programıyla gelen yabancı öğrencileri bir dersliğine de olsa okula davet edecek, çocuğa yabancı dil konuşma deneyimini yapay değil, gerçek bir ortamda sunacaksın. Bakın o zaman nasıl bülbül gibi şakıyor bu çocuklar.
Ülkemiz daha kendi İngilizce konuşamadan İngilizce öğretmeni olmuş, derste İngilizce değil Türkçe konuşan, kültürünü, bayramlarını, tarihini dahi bilmediği bir milletin dilini öğretmeye kalkan öğretmenlerle dolu.
Önce nitelikli öğretmen yetiştirilecek. Sonra aileler bilinçlendirilecek. Son olarak da öğretmenlere seminer vermelere doyamayan bakanlık, çocukları ve aileleri toplayacak onlara da bilgilendirici seminerler verecek. “İngilizce öcü değildir.” mesajı çocuğa verilecek ki çocuğun ön yargısı yıkılsın, zihnini açsın öğrenmeye.
İngilizce öğretiminin 2. Sınıftan başlaması güzel bir gelişme. Nitekim bu yaştaki çocuğa yabancı dil yalnızca şarkıyla, oyunla, boyamayla öğretilebilir. Müfredatta da bu konunun böyle olmasına rağmen, birçok okulda öğretmen eksikliği nedeniyle belirli sürelerle sınıf öğretmeninin yabancı dil dersini vermesi doğru değildir. Zira sınıf öğretmeninin uzmanlık alanı İngilizce değildir. Nasıl fen bilimleri okuyan fen derslerinin hepsini bilen insan hop diye tıp doktoru olamazsa, sırf İngilizce biliyor diye de bir insan İngilizce öğretmenliği yapamaz. Bilgisayar öğretmeninin İngilizce dersine girip bilgisayar teknik terimlerinin ingilizcesini öğretip çıkıp gittiğini gördü bu gözler. Sonra diyoruz neden İngilizce öğrenemiyoruz. İşinin ehli öğretmenler yetiştirin. Bütçeden kısacağız diye ücretli öğretmen alarak işi bilmeyene emanet etmek yerine, işinin ehli öğretmenleri atayın ki zaten sorun yumağı haline gelmiş sistem daha da karışmasın.
Yabancı dil öğretiminde üç ana nokta vardır. Birincisi bireydeki “Yabancı Dil öcüdür.” algısını kırmak, ikincisi dersi sıkıcı ezber değil, eğlenceli bir iletişim ağı haline getirmek, üçüncüsü de bireye öğrendiklerini uygulama ve pekiştirme ortamı/şansı sunmak. Tekrar söylüyorum. Dil konuşmadan öğrenilmez. Doğuştan sağır bir insan konuşmayı öğrenebilir mi? Ana dil nasıl konuşmadan duymadan öğrenilemezse yabancı dil de öyledir. Yabancı dil öğretmek çocuğun önüne testleri koyup hadi çöz çocuğum sana İngilizce’yi süper öğreteceğim demek değildir. Yabancı dil öğretmek öğrenciyi konuşmaya, dili kullanmaya motive etmektir.
6000+ Abone Arasına Katılın!
Bültenimize Abone Olun, Birbirinden Güzel Yazıları Kaçırmayın!
Abone Olduğunuz için Teşekkür Ederiz.
Bir hata meydana geldi.