Cemre Oğuz Biyografisi – Cemre Oğuz Kimdir?
Gezgin Cemre Oğuz
1993 yılında, sıcak bir Ağustos ayında dünyaya geldim. Aslen Tokatlıyım ancak babamın işi icabı kendi memleketim hariç neredeyse her şehirde yaşadım. Babamın da gezmeyi çok sevmesi gezmeye daha küçükken tutkuyla bağlanmamı sağladı. Hem birçok şehirde yaşamam hem de bir çok şehire gezmeye gitmem nedeniyle. Yerleşik hayata bir türlü alışamadım. Çok sık taşınmanın hem olumlu hem olumsuz yönleri oldu benim için. Ben olumlu yönden bakıyorum: Bu sayede bir yere bağımlı kalmayan, sürekli taşınmamdan dolayı, sürekli okulum ve sosyal ortamım değiştiğinden, insanlarla rahat kaynaşan biri oldum. Birçok farklı şehirde yaşamış olmak aynı zamanda bir çok farklı şehri tanımamı ve birçok yerde iletişime geçebileceğim en az bir tanıdığım olmasını sağladı.
Çocukken okumayı söktüğümden beri kitap okumayı hep çok sevdim. Ailemin ve öğretmenlerimin söylemiyle akramlarımdan hep farklı bir çocuk oldum. Kitaplara öylesine aşık bir çocuktum ki karnem güzel geldiğinde alınacak ödül hep belliydi: yeni, büyük bir kitap seti. Babamın aynı zamanda bir yazar olması beni çok daha güzel etkiledi. Bolca okuduğumdan, babamın da desteğiyle zamanla yazmaya yöneldim. Öğrenci iken birçok şiir ve kompozisyon yarışmalarına katılıp ödüller aldım. Dergilerde yayımlanan şiirlerim, yazılarım oldu. Yazmayı hiç bırakmadım. Zaman geçtikçe, ben büyüdükçe, yazım tarzım da değişti ve gelişti. Son olarak çeşitli sitelerde yazılar yazmaya başladım. Bir sitede yazdığım bilim kurgu romanı ve şiir kitabı sayesinde geniş bir okur kitlesine ulaştım.
2015 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi’nden mezun olup atandım. Şu anda Milli Eğitim’de İngilizce Öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Haftasonları ve bulduğum her tatilde sırtıma çantamı takar, kendimi doğaya atarım. Genelde yalnız gezmekten hoşlanırım. Ancak kafa dengi bir arkadaş bulursam grup gezilerinden de keyif alırım. Fırsat buldukça gitmediğim şehirleri gezmeye, keşfetmeye çalışırım. Beni gezmeye yönlendiren ilk şeyler;
1) Merak ve keşfetme duygusu
2) Fotoğraf merakım
3) Doğa sevgim
Gezdiğim yerleri fotoğraflayıp, daha önce gitmemiş insanları bilgilendirmekten keyif alıyorum. Gelecekte yeterli yol hikayesine ulaştığıma inandığımda gezi yazılarımı ve yol maceralarımı derleyip bir kitap yazmayı hedefliyorum. Hatta yeterince anı biriktirdiğime inandığımda, yolculuklarımda çektiğim hayat karelerinden, güçlü yüzlerden ve güzel doğa fotoğraflarından oluşan bir sergi açmayı düşünüyorum.
Kendimi bildim bileli doğa aşığıyım. Doğadayken çözemediğim dert yoktur. Sessiz bir ormana, göl kenarına gitmek, elime kalemi defteri alıp içimi dökmek vazgeçilmezimdir. Doğa içerisinde bulunmaktan keyif aldığımdan boş vakitlerimi doğa yürüyüşlerine ve doğa kamplarına ayırırım. Hiçbir zaman metropol insanı olmadım, asla da olamayacağım. Şehir hayatının, insan doğasına ters olduğuna kuvvetle inanıyorum. Birçok insanın mutsuzluğunu da buna bağlıyorum. Doğamızı reddedemeyiz. İnsan doğadan ayrışamaz bence. Ayrışırsak, ayrışmaya çalışırsak işte o “İçimde bir boşluk var, anlamlandıramadığım.” havalarına giriyoruz. O içimizdeki boşluk doğayla aramızdaki mesafe işte. Doğadan, yeşilden, güneşten, buluttan, yıldızlardan ne kadar uzaktaysan, o kadar içine düşüyorsun o içindeki malum boşluğun. Kendi içinizdeki boşlukta kaybolacağınıza kendinizi doğaya atın, yıldızları izlerken uzay boşluğunun o gizemli dünyasında kaybolun. Ben kendimi keşfettim. Ben mutsuz ve negatif bir insana dönüştüğümde (ki bu çok nadir olur), anlarım ki bir süredir doğaya uzak kalmışım. Hemen kaçarım doğaya. Ruhumu arındırır, huzuru bulur, rahatlarım. Ben yağmurlarda ıslanmalı, ayaklarımın altında karın gıcırtısını duymalı, üşümeyi, titremeyi, sıcaktan bunalmayı tatmalıyım. Kuş cıvıltılarını duymalı, kelebeklerin peşinden koşmalı, çamurlara batmalı, kirlenmeli, farklı farklı çiçeklerin kokularını duymalı, farklı doğal güzelliklerle tanışmalıyım. Ben dünyanın en güzel evinde, en kaliteli yatağında, en havalı otellerinde mutlu olamam. Çünkü dünyanın en güzel evi doğadır bence. Çünkü dünyanın en kaliteli yatağı, çadırını kurup yıldızları izlediğin o nemli topraklardır. Dünyanın en havalı beş yıldızlı otelleri veremez benim tek göz çadırımın verdiği mutluluğu. Çünkü ben sabah lüks otellerde uyanıp sıcak bir duşla rahatlayıp dört duvarın ardına hapsolmak istemiyorum. Ben sabah kuş cıvıltıları ile taşın toprağın üzerinde uyanıp, güneşin doğuşunu yakalamak, toz toprak olmuş, kirlenmiş kıyafetlerimle doğaya karışmak, doğanın kucağında dünyanın en sade ama en lezzetli kahvaltısını yapmak istiyorum. Ben mutluyum diye kendimi kandırmak değil, gerçekten mutlu olmak istiyorum. Belgrad ormanlarından Metropol insanlarına sesleniyorum. Duyun sesimi. MUTLU DEĞİLSİN, bu açık. Mutlu olmak istiyorsan yola çık! ?
Gezgin Cemre Oğuz’un yazmış olduğu tüm makalelere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.